Saturday, January 1, 2011

Anlar...

' 'Çoğumuzun Yaşamında öyle anlar vardir ki dünkü Gibi olabilmek for dünyayı, herşeyimizi verirdik; ustelik o DÜN Takdir edilmeden keyfine varılmadan geçip gittigi Halde ettik .... ''
William Edward Hartpole

Yeni Yilin tip gününe Küçük'ün Ailemiz, güneşli SOĞUK Bir Günde Datça'da içine girdi ettik. Onun Yıl Başı kendime bir dolu Hedefler koyan ben, met Yıl for günlüğümün tip sayfasına SADECE yukarıdaki sözcükleri yazdım .. Bu Yıl SADECE an'lar Önemli pişman olunmayacak dünleri en aza Indirmek .. Herkese Mutlu Yıllar met Yıl Hayatınızın en güzel Yılı olsun ettik ettik. .. (met Blogu okuyorsanız bunun sadece sadece Sızın elinizde oldugunu biliyorsunuz Degil mi ettik?? :))



Monday, December 13, 2010

Kış Geldi...

Kış tüm hızıyla bir anda geliverdi değil mi???
Bu sıralar,

  • Zor geçen bir günün ardından sıcak ve güvenli evime girip, kapıyı kapatıp tüm dünyayı dışarıda bıraktığımda,
  • Sıcak bir duş aldığımda,
  • Mutfaktan gelen harika kokuları içime çektiğimde,
  • Yumuşacık bir battaniyenin altında kısa bir şekerleme yaptığımda,
  • Yağmurdan sırılsıklam eve gelip, ıslak elbiselerden kurtulup,ısındığımda,
  • Renkli bereler ve eldivenlerime
  • Soğuk bir öğleden sonrayı evde sadece istediklerimi yaparak geçirdiğimde,

  • Yağmurlu bir akşam saatinde taksi bulduğumda,
  • Bir bardak çay içimi ve ellerimi ısıttığında,
  • Üşüyen elimi sevgilinin elinde ısıttığımda,
  • Kaygısızca her su birikintisine girdiğimde bana çocukluğumu hatırlatan mavi lastik çizmelerime,
  • Evde mumların yandığı uzun kış akşamlarına
  • Hergün köpeğimle parkta yürüyüşlerimizden toplayıp eve getirdiğimiz kozalaklara, kuru yapraklara
  • Bir cafe'de dışarıda oturup ağzımı yakan bir fincan sahlep içtiğimde
  • Pencerelere varan yağmurun sesini dinlediğimde
Bu mevsimi, bu anları yaşadığım, ve keyfine varmayı öğrendiğim için şükran duyuyorum..

Friday, November 19, 2010

Bir oğulun ardından...

İki yıl kadar önce ilk blog yazımı yazdığımda, bu işin bana yepyeni dünyalar açacağından hayatıma yepyeni insanlar sokacağından kesinlikle habersizdim..Yepyeni dostlar edindim, kimileri zaman içinde sanaldan gerçeğe de dönüştü. Dünyanın diğer uclarından farklı ve özel, harika insanlar tanıdım..Kimileriyle iletişim kursam da, kimilerini sessizce takip ettim, onlardan çok şey öğrendim..Avusturalya'dan Verandah House blogunu yazan Judy'de sessizce takip ettiklerimden, dekorasyon zevkine hayran olduklarımdan...

Üç ay kadar önce yazdığı bir yazıda 17 yaşındaki oğlu Nate'in feci bir trafik kazası geçirip, bitkisel hayatta hastanede olduğunu yazdı. Nate feci şekilde yanmış olsa da, koma sonrası hayatı bilinmezlerle dolu olsa da, Nate'in tekrar aralarına döneceğinden emindi Judy. Umudunu korudu, blogunu takip edenlere korkularını hissettirmedi, ve hayata sıkı sıkı tutundu...



Dün yazdığı yazısında, 3 ay ve 19 ameliyat sonrası sevgili oğlu Nate'i üç gün önce toprağa verdiklerini yazmıştı. Yazdıklarında derin üzüntüsü kadar Nate'in çektiği tüm acıların bitmesinden dolayı hissettiği huzuru da hissettim. Ve sonunda herkese bir kaç mesajı vardı. Aslında hiçbiri yeni değil, hep bildiğimiz ama hep unuttuğumuz şeyler...

  • Her gününüzü sanki son gününüzmüş gibi yaşayın. Ne zaman sıranın size geleceğini bilemezsiniz..
  • İyi olun ve bonkörce verin ( karşılığında her zaman bunları alamasanız da)
  • Küçük şeylere üzülmeyi bırakın, kendinize ''o kadar önemli mi?'' diye sormayı unutmayın.
  • Para ve sahip olduklarımız önemsizdir, önemli olanlar arkadaşlarımızın ve ailemizin sevgisidir.
  • Ailenizin her fırsatta bir sürü fotoğrafını / filmini çekin.
  • Sürekli kendilerinin diğerlerinden daha iyi olduğu ile övünen insanlar, aslında desteğimize ve yüreklendirmemize ihtiyacı olan kederli insanlardır.
  • Yemek her akşam ailecek masada yenmeli. O anlar, bir aile olarak geçirebileceğimiz en özel zamanlar ve sevgiyle hatırlanacak anılar olacaktır.
  • Ve sonunda öğrendiğim en önemli şey affetmek oldu.Bundan sonra önemli olan benim. Artık eskisi kadar çok çalışmayacağım,oyun oynamaya daha fazla zaman ayıracağım. İç huzurumu meditasyon yoluyla bulmak istiyorum ve hepsinden önemlisi tüm zamanımı benim için önemli olan insanlarla geçireceğim..
Canımızın bir parçasını kaybetmeden, tüm bunları anımsamak ve yaşamak....Zor ama denemeli derim..

Thursday, September 30, 2010

Hera

Internette takip ettiğim yazarlardan biri sevgili köpeğini  ''O benim Zen Ustam'' diye anlatıyordu. Bizim minik Zen Ustamız da bir yıldan fazla bir süredir bizimle yaşamaya devam ediyor.. Yaptığı tüm yaramazlıklar düşünülürse O'na Zen Ustası demek ne kadar doğru olur bilemiyorum ama....

Gün içinde onu izlerken, aslında hayatla başa çıkmak için bize ne kadar çok öğreteceği şey olduğunu düşünmeden edemiyorum. Yemek yiyor, oynuyor, uyuyor, bahçedeki çimlerin üzerine uzanıp uzun uzun manzarayı seyrediyor. Daha da önemlisi hiç bir zaman ne geçmişi düşünüyor, ne de geleceği, sadece şimdiki zamanda ve burada. Bizlere ve kendi küçük dünyasındaki diğer insanlara karşılıksız verdiği sevgi ise sonsuz..

Herkez için çok kolay değil biliyorum ama umarım bir gün sizinde bir Zen Ustanız olur...

Tuesday, September 14, 2010

Ruhu Doyuran Kitaplar (4): Mutluluk Projesi

Bu yaz başında Migros'un tüm kitaplarda yaptığı %40 indirimden yararlanarak, istediklerimin yanında, bir kaç tane de sadece kapağını beğendiğim için aldığım kitaplar olduğunuda itiraf etmeliyim, ama şanslıydım ki içlerinden bir tanesi tam bir hazine çıktı. '' Mutluluk Projesi''

Beni okuyorsanız bilirsiniz, mutlu yada mutsuz olmanın, hayatımızın en güzel anının, gününü yada yılını yaşamamızın bir kader değil, seçenek olduğuna kuvvetle inanıyorum. İşte Amerikalı yazar Gretchen Rubin'de buna kuvvetle inananlardan ve oturmuş bir de proje gerçekleştirmiş. Son derece keyifli, eğlendirici, yüzlerce fikirle dolu, kolay okunabilen, harika bir kitap. Mutlu olmakla ilgilenenlere kesinlikle tavsiye edilir :))


Bu arada sayfalarında bir başka çok sevdiğim kitaba dokundurma yapmadan da geçememiş Gretchen...

''... Thoreau'nun Walden Pond'a taşınması, Elizabeth Gilbert'in ( Ye, Dua Et, Sev ) İtalya, Hindistan ve Endonezyayı dolaşması gibi radikal mutluluk projeleri de beni son derece heyecanlandırıyordu. Yeni bir başlangıç, kendini tamamen adama, bilinmeze yapılan yolculuk; bu arayışları aydınlatıcı bulduğum gibi, o insanların gündelik sorunlarını bir kenara bırakmaları da bana heyecan vermişti.

Ama benim projem farklıydı. Ben maceracı bir ruha sahip değildim ve olağanüstü bir değişimi üstlenmek de istemiyordum. ..... Bir ailem ve bırakın tüm bir yıl, bir hafta sonu bile ayrılmamı olanaksız kılacak sorumluluklarım vardı.

Daha da önemlisi, hayatımı reddetmek istemiyordum. Hayatımı kendi mutfağımda daha fazla mutluluk bularak aslında değiştirmeden değiştirmek istiyordum. Biliyordum ki sonunda mutluluğu öyle uzak bir yerde ya da olağandışı şartlar altında bulmayacaktım....''

Doğru söze ne denir??

Wednesday, September 1, 2010

Yaratıcılık

''Yaratıcılık her birimizin içinde olan sanatçıya aittir. Yaratmak bağlantı kurmaktır. Sanat kelimesinin kökeni birbirine geçme, birbirine uymadan gelmektedir ki, bu bizim her gün yaptığımız bir şeydir. Hepimiz ressam olamayabiliriz, ama hepimiz sanatçıyız. Ne zaman bir şeyleri birbiri ile uydursak, yaratırız. Bu ekmek yapmakta olabilir, çocuk da, ya da günü yaşama da..''
Corita Kent


Bu sıralar yaratıcılık ile ilgili çok fazla kitap, blog ve makale okumakla meşgulum. Yaratıcılığın sadece ressamlara, ozanlara, yazarlara verilen tanrısal bir armağan olmadığını, hepimizin içinde bir sanatçı yattığını yeniden hatırlıyorum.

Etrafınızdaki çocuklara bir göz atın. Neredeyse istisnasız hepsi korkusuzca resimler yapıyorlar, yepyeni dans figürleri, şarkılar üretiyorlar, anlatacak sürüyle yepyeni hikayeleri de var.... Ama sonra bir gün büyüyoruz ve içimizdeki bu küçük sanatçıyıda derinlerde sımsıkı kapalı bir kutuya kapatıyoruz ve çoğumuz bu kutunun kapağını da bir daha açmıyor.

İlkokuldayken en ciddiye aldığım işlerden biri evimizin arka bahçesini bir tiyatroya dönüştürüp, arkadaşlarımla, mahalledeki diğer çocuklara kendi yazdığımız oyunları sergilemekti. Küçük bir oyuncu ve kimi zamanda yönetmen olarak neşeyle koşuşturup durduğumu hatırlıyorum.

Kasım ayındaki en büyük aktivitem ise, Aralığın başındaki doğum günüm için arkadaşlarıma davetiyeler hazırlamaktı. O zamanlar kartondan kesip hazırladığım küçük kartların üzerine yaptığım çalışmalara kolaj dendiğini yıllar sonra öğrendim. Ve otuz yıldan fazla bir süreden sonra tekrar bir kolaj yaptığımda ne kadar mutlu olduğuma en başta kendim şaşırdım.

Oturup çocukluğumu düşündüğümde içimdeki sanatçının ürettiği yığınla proje aklıma geliyor. Keyifle gülümsüyor ve sonrada o harika küçük sanatçının yavaş yavaş yok olduğunu hatırladıkça hüzünleniyorum. Ama hiç bir şey için geç değil, değil mi???

Ya sizin, sizin içinizdeki o küçük sanatçı neler üretirdi. Hatırlayın ve onun yaptıklarını tekrarlamaya çalışın ve bakın ne kadar mutlu oluyorsunuz.....

Sunday, August 29, 2010

Zaman

Dün hiçbirşeye yetişemediğim için kendi kendime şikayet edip dururken, internette aşağıdaki sözler karşıma çıkıverdi. Sonuç: Anında sızlanmayı kestim...

''Sakın hiçbir şeye zaman bulamıyorum demeyin. Pasteur, Michelangelo, Rahibe Teresa, Leonardo Da Vinci, Thomas Jefferson ve Albert Einstein'a bir günde verilen saatlerin sayısı, size verilenle tıpatıp aynı''
H.Jackson Brown