Monday, December 13, 2010

Kış Geldi...

Kış tüm hızıyla bir anda geliverdi değil mi???
Bu sıralar,

  • Zor geçen bir günün ardından sıcak ve güvenli evime girip, kapıyı kapatıp tüm dünyayı dışarıda bıraktığımda,
  • Sıcak bir duş aldığımda,
  • Mutfaktan gelen harika kokuları içime çektiğimde,
  • Yumuşacık bir battaniyenin altında kısa bir şekerleme yaptığımda,
  • Yağmurdan sırılsıklam eve gelip, ıslak elbiselerden kurtulup,ısındığımda,
  • Renkli bereler ve eldivenlerime
  • Soğuk bir öğleden sonrayı evde sadece istediklerimi yaparak geçirdiğimde,

  • Yağmurlu bir akşam saatinde taksi bulduğumda,
  • Bir bardak çay içimi ve ellerimi ısıttığında,
  • Üşüyen elimi sevgilinin elinde ısıttığımda,
  • Kaygısızca her su birikintisine girdiğimde bana çocukluğumu hatırlatan mavi lastik çizmelerime,
  • Evde mumların yandığı uzun kış akşamlarına
  • Hergün köpeğimle parkta yürüyüşlerimizden toplayıp eve getirdiğimiz kozalaklara, kuru yapraklara
  • Bir cafe'de dışarıda oturup ağzımı yakan bir fincan sahlep içtiğimde
  • Pencerelere varan yağmurun sesini dinlediğimde
Bu mevsimi, bu anları yaşadığım, ve keyfine varmayı öğrendiğim için şükran duyuyorum..

Friday, November 19, 2010

Bir oğulun ardından...

İki yıl kadar önce ilk blog yazımı yazdığımda, bu işin bana yepyeni dünyalar açacağından hayatıma yepyeni insanlar sokacağından kesinlikle habersizdim..Yepyeni dostlar edindim, kimileri zaman içinde sanaldan gerçeğe de dönüştü. Dünyanın diğer uclarından farklı ve özel, harika insanlar tanıdım..Kimileriyle iletişim kursam da, kimilerini sessizce takip ettim, onlardan çok şey öğrendim..Avusturalya'dan Verandah House blogunu yazan Judy'de sessizce takip ettiklerimden, dekorasyon zevkine hayran olduklarımdan...

Üç ay kadar önce yazdığı bir yazıda 17 yaşındaki oğlu Nate'in feci bir trafik kazası geçirip, bitkisel hayatta hastanede olduğunu yazdı. Nate feci şekilde yanmış olsa da, koma sonrası hayatı bilinmezlerle dolu olsa da, Nate'in tekrar aralarına döneceğinden emindi Judy. Umudunu korudu, blogunu takip edenlere korkularını hissettirmedi, ve hayata sıkı sıkı tutundu...



Dün yazdığı yazısında, 3 ay ve 19 ameliyat sonrası sevgili oğlu Nate'i üç gün önce toprağa verdiklerini yazmıştı. Yazdıklarında derin üzüntüsü kadar Nate'in çektiği tüm acıların bitmesinden dolayı hissettiği huzuru da hissettim. Ve sonunda herkese bir kaç mesajı vardı. Aslında hiçbiri yeni değil, hep bildiğimiz ama hep unuttuğumuz şeyler...

  • Her gününüzü sanki son gününüzmüş gibi yaşayın. Ne zaman sıranın size geleceğini bilemezsiniz..
  • İyi olun ve bonkörce verin ( karşılığında her zaman bunları alamasanız da)
  • Küçük şeylere üzülmeyi bırakın, kendinize ''o kadar önemli mi?'' diye sormayı unutmayın.
  • Para ve sahip olduklarımız önemsizdir, önemli olanlar arkadaşlarımızın ve ailemizin sevgisidir.
  • Ailenizin her fırsatta bir sürü fotoğrafını / filmini çekin.
  • Sürekli kendilerinin diğerlerinden daha iyi olduğu ile övünen insanlar, aslında desteğimize ve yüreklendirmemize ihtiyacı olan kederli insanlardır.
  • Yemek her akşam ailecek masada yenmeli. O anlar, bir aile olarak geçirebileceğimiz en özel zamanlar ve sevgiyle hatırlanacak anılar olacaktır.
  • Ve sonunda öğrendiğim en önemli şey affetmek oldu.Bundan sonra önemli olan benim. Artık eskisi kadar çok çalışmayacağım,oyun oynamaya daha fazla zaman ayıracağım. İç huzurumu meditasyon yoluyla bulmak istiyorum ve hepsinden önemlisi tüm zamanımı benim için önemli olan insanlarla geçireceğim..
Canımızın bir parçasını kaybetmeden, tüm bunları anımsamak ve yaşamak....Zor ama denemeli derim..

Thursday, September 30, 2010

Hera

Internette takip ettiğim yazarlardan biri sevgili köpeğini  ''O benim Zen Ustam'' diye anlatıyordu. Bizim minik Zen Ustamız da bir yıldan fazla bir süredir bizimle yaşamaya devam ediyor.. Yaptığı tüm yaramazlıklar düşünülürse O'na Zen Ustası demek ne kadar doğru olur bilemiyorum ama....

Gün içinde onu izlerken, aslında hayatla başa çıkmak için bize ne kadar çok öğreteceği şey olduğunu düşünmeden edemiyorum. Yemek yiyor, oynuyor, uyuyor, bahçedeki çimlerin üzerine uzanıp uzun uzun manzarayı seyrediyor. Daha da önemlisi hiç bir zaman ne geçmişi düşünüyor, ne de geleceği, sadece şimdiki zamanda ve burada. Bizlere ve kendi küçük dünyasındaki diğer insanlara karşılıksız verdiği sevgi ise sonsuz..

Herkez için çok kolay değil biliyorum ama umarım bir gün sizinde bir Zen Ustanız olur...

Tuesday, September 14, 2010

Ruhu Doyuran Kitaplar (4): Mutluluk Projesi

Bu yaz başında Migros'un tüm kitaplarda yaptığı %40 indirimden yararlanarak, istediklerimin yanında, bir kaç tane de sadece kapağını beğendiğim için aldığım kitaplar olduğunuda itiraf etmeliyim, ama şanslıydım ki içlerinden bir tanesi tam bir hazine çıktı. '' Mutluluk Projesi''

Beni okuyorsanız bilirsiniz, mutlu yada mutsuz olmanın, hayatımızın en güzel anının, gününü yada yılını yaşamamızın bir kader değil, seçenek olduğuna kuvvetle inanıyorum. İşte Amerikalı yazar Gretchen Rubin'de buna kuvvetle inananlardan ve oturmuş bir de proje gerçekleştirmiş. Son derece keyifli, eğlendirici, yüzlerce fikirle dolu, kolay okunabilen, harika bir kitap. Mutlu olmakla ilgilenenlere kesinlikle tavsiye edilir :))


Bu arada sayfalarında bir başka çok sevdiğim kitaba dokundurma yapmadan da geçememiş Gretchen...

''... Thoreau'nun Walden Pond'a taşınması, Elizabeth Gilbert'in ( Ye, Dua Et, Sev ) İtalya, Hindistan ve Endonezyayı dolaşması gibi radikal mutluluk projeleri de beni son derece heyecanlandırıyordu. Yeni bir başlangıç, kendini tamamen adama, bilinmeze yapılan yolculuk; bu arayışları aydınlatıcı bulduğum gibi, o insanların gündelik sorunlarını bir kenara bırakmaları da bana heyecan vermişti.

Ama benim projem farklıydı. Ben maceracı bir ruha sahip değildim ve olağanüstü bir değişimi üstlenmek de istemiyordum. ..... Bir ailem ve bırakın tüm bir yıl, bir hafta sonu bile ayrılmamı olanaksız kılacak sorumluluklarım vardı.

Daha da önemlisi, hayatımı reddetmek istemiyordum. Hayatımı kendi mutfağımda daha fazla mutluluk bularak aslında değiştirmeden değiştirmek istiyordum. Biliyordum ki sonunda mutluluğu öyle uzak bir yerde ya da olağandışı şartlar altında bulmayacaktım....''

Doğru söze ne denir??

Wednesday, September 1, 2010

Yaratıcılık

''Yaratıcılık her birimizin içinde olan sanatçıya aittir. Yaratmak bağlantı kurmaktır. Sanat kelimesinin kökeni birbirine geçme, birbirine uymadan gelmektedir ki, bu bizim her gün yaptığımız bir şeydir. Hepimiz ressam olamayabiliriz, ama hepimiz sanatçıyız. Ne zaman bir şeyleri birbiri ile uydursak, yaratırız. Bu ekmek yapmakta olabilir, çocuk da, ya da günü yaşama da..''
Corita Kent


Bu sıralar yaratıcılık ile ilgili çok fazla kitap, blog ve makale okumakla meşgulum. Yaratıcılığın sadece ressamlara, ozanlara, yazarlara verilen tanrısal bir armağan olmadığını, hepimizin içinde bir sanatçı yattığını yeniden hatırlıyorum.

Etrafınızdaki çocuklara bir göz atın. Neredeyse istisnasız hepsi korkusuzca resimler yapıyorlar, yepyeni dans figürleri, şarkılar üretiyorlar, anlatacak sürüyle yepyeni hikayeleri de var.... Ama sonra bir gün büyüyoruz ve içimizdeki bu küçük sanatçıyıda derinlerde sımsıkı kapalı bir kutuya kapatıyoruz ve çoğumuz bu kutunun kapağını da bir daha açmıyor.

İlkokuldayken en ciddiye aldığım işlerden biri evimizin arka bahçesini bir tiyatroya dönüştürüp, arkadaşlarımla, mahalledeki diğer çocuklara kendi yazdığımız oyunları sergilemekti. Küçük bir oyuncu ve kimi zamanda yönetmen olarak neşeyle koşuşturup durduğumu hatırlıyorum.

Kasım ayındaki en büyük aktivitem ise, Aralığın başındaki doğum günüm için arkadaşlarıma davetiyeler hazırlamaktı. O zamanlar kartondan kesip hazırladığım küçük kartların üzerine yaptığım çalışmalara kolaj dendiğini yıllar sonra öğrendim. Ve otuz yıldan fazla bir süreden sonra tekrar bir kolaj yaptığımda ne kadar mutlu olduğuma en başta kendim şaşırdım.

Oturup çocukluğumu düşündüğümde içimdeki sanatçının ürettiği yığınla proje aklıma geliyor. Keyifle gülümsüyor ve sonrada o harika küçük sanatçının yavaş yavaş yok olduğunu hatırladıkça hüzünleniyorum. Ama hiç bir şey için geç değil, değil mi???

Ya sizin, sizin içinizdeki o küçük sanatçı neler üretirdi. Hatırlayın ve onun yaptıklarını tekrarlamaya çalışın ve bakın ne kadar mutlu oluyorsunuz.....

Sunday, August 29, 2010

Zaman

Dün hiçbirşeye yetişemediğim için kendi kendime şikayet edip dururken, internette aşağıdaki sözler karşıma çıkıverdi. Sonuç: Anında sızlanmayı kestim...

''Sakın hiçbir şeye zaman bulamıyorum demeyin. Pasteur, Michelangelo, Rahibe Teresa, Leonardo Da Vinci, Thomas Jefferson ve Albert Einstein'a bir günde verilen saatlerin sayısı, size verilenle tıpatıp aynı''
H.Jackson Brown

Saturday, August 7, 2010

Değişim

Bu sıralar büyük değişimlerin, önemli kararların hemen kıyısında olan arkadaşıma:

'' Değişim korkmamız gereken bir şey değildir. Aslında hoşgeldin diyerek karşılamamız gereken bir durumdur, çünkü eğer değişim olmasaydı, bu dünyada hiçbir şey büyüyemez,çiçek açamaz ve yine bu dünyada hiç kimse olması gereken kimse kişi olma yolunda ileriye doğru hareket edemezdi''


Yazan: bilinmiyor   Çeviren:ben

Tuesday, July 27, 2010

Lululemon Manifesto

Lululemon Vancouver'da kurulmuş spor kıyafetleri satan bir şirket, ve kendilerine harika bir manifesto yazmışlar. Çok sevdim ve hemen Türkçe'ye çevirdim. Aslına bir göz atmak isterseniz adres http://www.lululemon.com/

• İçebildiğin kadar su iç. Su vucuttaki istenmeyen toksinleri dışarı atar ve beynimizi keskin tutar..


• Spor yaparak sağlanacak günlük bir doz endorfin, daha iyi kararlar vermene, kendinle barışık olmana ve stresi azaltmana yardımcı olacaktır.

• Her gün seni korkutan bir şeyi yap..

• Dinle, dinle, dinle ve sonrada stratejik soruları sor..

• Uzun ve kısa vadeli hedeflerini yılda dört kez yaz. Önümüzdeki bir, beş ve onuncu yıllar için iki kişisel, iki iş, iki de sağlık ile ilgili hedef belirle. Hedef belirlemek bilinçaltını harekete geçirir.

• Hayat aksiliklerle, başarısızlıklarla doludur. Başarı onları nasıl hallettiğinle ilgilidir.

• Hayata bakışın, kendini ne kadar sevdiğinle direkt orantılıdır.

• En çok ilgilenilmesi gereken konular, en az ilgilenilmesi gerekenlerin önünü asla kapamamalıdır..

• Stress hastalıkların %99’u ile ilgilidir..

• Kıskançlık istediğinin tam tersi yönde çalışır..

• Dünya hızla değişiyor. Eğer değişikliklere uyum sağlamak için beklersen iki adım geride kalırsın. Şimdi yap, şimdi yap, şimdi yap.

• Arkadaşlar paradan daha önemlidir..

• Derin nefes al ve şimdiki anın değerini bil.Şimdiki anda yaşamak hayatın anlamı olabilir.

• Çeşitli vitaminler al. Küçücük bir mineralin sağlığındaki bir dar boğazı aşmana nasıl yardımcı olacağını bilemezsin.

• Emekli maaşının yeterli olacağına güvenme.

• Er geç başına gelecek ölümünü gözünün önüne getir. Şimdiki zamanı nasıl yaşadığına dair inanılmaz etkileri olacaktır.

• Beynimizin bilinçli kısmı bir seferde tek bir düşünceye odaklanabilir. Olumlu bir düşünce seç.

• Denizin kenarında yaşa ve suyun üzerinden akan saf ve tuzlu havayı içine çek.


• Bir bitkiyi sulamadan önce ve sonra izle ve bunun faydaları bedenin ve beynin ile ilişkilendir.

• Yoga yap,ileriki yaşlarda aktif sporun içinde kalırsın..

• Dans et, şarkı söyle, diş ipi kullan ve seyahat et..

• Çocuklar hayatın orgazmıdır.Nasıl birini yaşamadan orgazmın ne olduğunu bilemezsen, doğada onlara sahip olmadan çocukların ne harika şeyler olduğunu anlamana izin vermez.

• Başarılı insanlar ‘dilemek’, ‘yapmalıyım’ ve ‘denemek’ sözcüklerini ‘yapacağım’ ile değiştirenlerdir.

• Yaratıcılık şimdiki anda yaşadığında en üst noktaya ulaşır.

• Doğa, yaşama ve üreme şansımızın daha çok olması için hepimizin sıradan olmasını ister. Sıradan olmak en alttakilerden biri olmaya ne kadar yakınsa, en tepeye de o kadar yakındır ama her durumda berbat bir hayatın olur.

• Mutfak tezgahının üzerinde kimyasal temizleyici kullanma. Eninde sonunda birisi orada sandviç yapacaktır.

• Derini yenilemek için günde bir kez terle.

• İletişim karışık bir şeydir. Her birimiz her kelimenin anlamının küçücük de olsa farklı yorumlandığı değişik değişik ailelerde büyüdük. Bir anlaşma ancak her iki taraf da memnuniyetin şartlarında ve zamanlamasında anlaşırsa, anlaşmadır.

• Dünyaya ne yapıyorsak kendimize yapıyoruz.

• Mutluluğun peşinden koşmak, tüm mutsuzlukların kaynağıdır.

Monday, July 19, 2010

Yaz Okumaları

Bugün farkettim ki yaz ayları en çok kitap okuduğum aylar oluyor. Sıcak öğleden sonralarında evin serin gölgeliğine sığınıp, yan gelipte yatıp kitap okumanın keyfini başka hiç birşeyde bulamıyorum.

Geçen haftalarda Migros, tüm kitaplarda %40 indirim yaptı. harika bir kampanya. İnsanların şaşkın bakışları arasında, Sevgili ile torba torba kitap alıp çıktık. Fiyatları böylesine ucuzlayınca almayı düşünmediğim kimi kitaplarıda alıp çıktım..

Aralarından 1-2 satır sizlerle paylaşayım mı??

- Kader seni güldürmüyorsa, espriyi anlayamadın demektir.
                                Shantaram- Gregory David Roberts

-Hayatınıza bir ölçü maneviyat, iki ölçü mutluluk, bir avuç huzur ve bir tutam da keyif eklemezseniz ömrünüz yüz yılı da geçse tadı tuzu olmaz.
                                   İkinci Hayat - Prof Dr Osman Müftüoğlu


Resim: Holly Farrell

Tuesday, June 15, 2010

Günah

Hayata karşı işlenilen bir günah varsa, bu günah, hayattan umut kesmekten çok, başka bir hayat umup bu hayatın muhteşemliğini gözden kaçırmakta yatar.
Albert Camus
Araya seyahatler girdi, sonra yaz için Datça'ya geldik ve bir baktım ki bu en sevdiğim bloguma uğramadığım yine aylar olmuş. Öncelikle herkese keyifli bir yaz dilerim ve büyük yazarın bahsettiği günahtan uzak durmayı sakın ihmal etmeyin..

Monday, April 12, 2010

40 yaş

Bugün doğum günüm değil üstelik 40 yaşını da geçeli bir kaç yıl oluyor. Ama bugün sabah parkta Hera ile yürürken ( bu sıralar bu yürüyüşler günlük meditasyonlarımın yerine geçmeye başladı) uzun uzun hayatımdaki dönemleri düşündüm. Pek çok farklı döneme ayrılabilir ama galiba en kolayı 10 senelik dilimler olurdu. Bu yıllarda ne mi yaptım?

0-10 galiba iyi bir çocuk olmaya çalışıp durdum
10-20 bir türlü bitmek bilmeyen yıllardı. Büyümek kendi hayatımı kurmak için hayal kurup duruyordum.
20-30 hayallerin gerçeğe dönüşmeye başladığı ama zor yıllardı..
30-40 nasıl geçtiğini anlayamadım. Yanlızdım ve bir şeylerin değişmesinin gerektiğini yavaş yavaş farkediyordum
VE , işte o sihirli yaş
40 + ne oldu bilmiyorum ama artık kalbimin sesini dinlemeye başladım. Ailemin, arkadaşlarımın, patronumun ne istediği değil benim kendim için ne istediğim önemli olmaya başladı. İşten ayrıldım, okumaya,yazmaya, seyahat etmeye daha çok zaman ayırdım, sonunda gerçek aşkımı buldum. Beni her gün besleyen ve büyüten bir aşk oldu bu, öncekiler gibi tüketen değil. Ve hayatımın bu en güzel yılları halen devam etmekte, ama 40-50 arası nasıl geçecek onu da merak etmiyor değilim..

Bilmiyorum bu satırları okuyan sizler kaç yaşındasınız. Belki de 40 yaşınıza daha koca bir ömür var.Ama hiç gecikmeyin siz, kalbinizin sesine şimdiden kulak vermeye başlayın. Başkalarının size diktiği elbiseleri giymektense, kendi modanızı yaratın. İnanın olacaklara çok şaşıracaksınız..

Saturday, March 27, 2010

Para para para

Burada çoğunlukla ruhsal zenginliklere nasıl ulaşabileceğimiz konusunda kendimce bir şeyler yazmaya çalışıyorum ama tabi bir de hayatımızda olmazsa olmaz para var....Çok paraya sahip olmak eğer becerebilirseniz ve sabredebilirseniz aslında oldukça basit. Bu konuda içimdeki ve geçmişimdeki finansçı der ki....


- Parasal zenginlik çok daha fazla çalışarak değil, yatırım yaparak elde edilir.

-Başkalarını (çocuklarınızı, ailenizi, yabancıları) boş yere para ile mutlu etmeye çalışmayın.

-Ama herşeyden önemlisi, ne kadar para kazanırsanız kazanın -az ya da çok- her zaman daha azını harcayın..

Saturday, March 20, 2010

Size bir hediye..

Bugün harika bir hediye aldığınızın farkındamısınız?
Paketi açın ve içinden ne çıkıyor bir bakın bakalım..

BUGÜN.

Her yeni gün bize verilmiş bir hediyedir.Bugün bize verilmiş bir hediyedir.

Hediyeyi minnertarlıkla kabul edin ve her yeni günde küçücük de olsa, kendiniz ve başkaları için bir farklılık yaratmayı ihmal etmeyin..

Saturday, February 6, 2010

Dersler


Farkettim ki hayatımdaki tüm önemli dersleri şu 3 şeyden öğrenmişim


- İlişkilerim

-Sağlığım

-Para


Öğrenilenleri unutmamakta fayda var. Yeni dersler her an kapıda olabilir.


Saturday, January 23, 2010

Kış

İstanbul'da nihayet kar başladı. Hava zaten bir kaç gündür iyice soğumuştu. Kışın bu günleri keyifle eve kapandığım ve zorunluluk olmadıkça adımımı dışarı atmadığım zamanlar. Evimi galiba en çok böyle havalarda seviyorum.
Evde olmak beni bir şekilde dışarıdaki hayattan soyutluyor, kendi içime dönme fırsatı yaratıyor. Düşünüyorum, okuyorum, hayal kuruyorum ve özellikle akşamın indiği, mumların yandığı saatlerde sessizliğin tadını çıkartıyorum ve tüm bu an'lardan, saatlerden doyasıya besleniyorum. İlkbahar'ın, Yaz'ın yeri bambaşka ama ben Kış'ı da çok seviyorum.

Friday, January 1, 2010

Hayatımın en güzel yılı

Bu blogu yazmaya başladığımda yola tek bir amaçla çıkmıştım. 2009'u hayatımın en güzel yılı yapmak. Mutlu olmanın, huzurlu olmanın kadere kısmete bağlı olmadığını, her an tekrar tekrar yaratılması gerektiğini biliyordum. Bu bloga zaman zaman kısa kısa yazdığım notlar, kendi kendime yaptığım hatırlatmalardı aslında, ama o notları sizlerle paylaşmayı da çok sevdim....
Peki sonuç ne oldu??? 2009 gerçekten hayatımın en güzel yılımıydı?? Kesinlikle EVET...
Güneşli pırıl pırıl günlerimde oldu, berbat geçen zamanlarda ama şartlar ne olursa olsun ruh halimin benim seçimim olduğunu hiç aklımdan çıkartmadım.Özellikle yağmurlu günlerde hayatımda oldukları için şükrettiğim şeylerin listesini defalarca okudum.Çoğu kez ne kadar şanslı olduğuma inanamadım. Daha önce yazmıştım,her doğum günümde, girdiğim yaş kadar maddeyi alt alta defterime yazarım ben. Şükrettiklerim arasında ailemde vardır dostlarımda, bilgisayarımda, Eti limonlu pop kek'te...

Peki şimdi bu yolculuk bitti mi?? Yolculuk yaparken aslolan hedefe varmak değil, yolun keyfini çıkarmaktır ve ben de bu yolculuğu çok sevdim. Ve evet şimdi yeni bir hedefim ve yeni bir yolculuğum var. 2010'u hayatımın en güzel yılı yapmak..ve söz bu yolculuk sırasında bu yıl daha fazla yazmaya çalışacağım..

Herkese harika bir yıl diliyorum..