Thursday, April 23, 2009

Dönüş Notları..

Süresi ne kadar uzun ya da kısa olursa olsun, her seyahat dönüşü etrafıma bambaşka gözlerle bakmaya başlıyorum. İlk bir kaç gün farklı şeyler görüp, farklı şeyler hissettikten sonra, her şey olağan renklerine ve hallerine bürünüp gidiveriyor.

Bu seferde öyle oldu. Deliksiz bir uykudan uyanıp yolların tozunu ve yorgunluğunu atmış bir beden ve ruh ile sokağa çıktığım ilk anda saçlarımda dolaşan güneşi hissettim, sonra rüzgar hafiften okşayıverdi onları. Kendimi şanslı hissettim.


Sonra arabaya bindim. Hava sıcaktı. Üzerimdeki hırkayı çıkartıp pencereleri sonuna kadar açtım. Güneş yüzümü kollarımı yaktı, rüzgar ona serinliği ile cevap verdi. Üstümde başımda haylazca bir oyuna başlayıverdiler. Araba dahada hızlandıkça rüzgar sanki beni kızdırmak istercesine saçlarımı yüzüme gözüme yapıştırmaya başladı. Ona kızmak ne kelime, kendimi önce mutlu sonrada şanslı hissettim.


Alışveriş merkezinin yürüyen merdivenlerinde önümde elele duran bir çift gülüşüyordu. Kız, ' hadi bugünde pizza yiyelim ' dedi ve sevgilisinin dudaklarına bir öpücük konduruverdi. O sırada yanımızdan geçen kadına takıldı gözüm. Su yeşili kısa şifon elbisesi, siyah topuklu ayakkabıları ile hızlı hızlı yürüyordu. Şifon elbisesinin etekleri ise onun hareketleriyle sağa sola kaygısızca uçuşuveriyordu. Tüm bunlar etrafımda olduğu için kendimi şanslı hissettim.


Mağazalar ve insanlar yeni mevsime hazırdılar. Pembeler, beyazlar, uçuşan maviler, cıvıl cıvıl yeşiller her yandaydı. Okul formasının üzerine giydiği pembe hırkası ile bir genç kız geçti önümden, hemen arkasından da koşar adımlarla işe yetişmeye çalışan bir delikanlı. Koyu renk takım elbisesinin içinde yeşil gömleği ve fıstık yeşili kravatı ile ne kadar da göz alıcıydı. Bu mevsim galiba birde kırmızı pardesüler modaydı. Hayatımdaki renklerin bolluğuna şükran duydum ve galiba ilk kez giydiklerimizle, takıp takıştırdıklarımızla kendimizi, bireyselliğimizi ne kadar çok ifade edebildiğimizi fark ettim. Ben niye koyu kahverengiler giymiştim ki....


Sonra karşıdan gelen türbanlı bir kadın görünce nedendir bilinmez irkildim, sanki ilk kez görüyormuşcasına şaşırdım. Anlayamadım, ama tüm bu renklerin içinde farklı bir renkle kendini ifade edebildiği için mutludur her halde diye düşündüm.


Bu arada bilmeyenler için yazayım ben İran'dan döndüm.....


Fotoğraf: İran'lı sanatçı Mahmoud Farshchian'ın bir tablosundan


İran seyahatinin detayları bir kaç gün içinde mavilimon'da...

7 comments:

mavimantar said...

Hoşgeldin Ayşegül.
Yazını bugün de göremeseydim , İran da mahsur mu kaldın (!) diyecektim :)

Gerçekten de İran gözlemlerini,orada yaşadıklarını merak ediyorum.
Sevgiler.

Not:Burada ki renk cümbüşünü ve giyimle bile olsa insanların kendilerini ifade etmelerini bir kez daha fark ettiğine bakılırsa , "kafamdaki önyargılar yerini bulmuş" galiba diyorum.

Butterfly said...

oşgeldin Ayşegül, seni ve sözcüklerini özlediğimi fark ettim! Bir de sözcüklerinin beni iyileştirme gücü var biliyormusun? Bu o kadar çok oluyor ki, teşekkürler. Yaz bakalım şu İran'ı nasıl bir yermiş:)

Serpil said...

Sevgili Aysegül,
biliyorsun esim Iranli.
Bir kac yil önce kiz kardesi bize Almanya ya geldiginde uzun bir yürüyüs den sonra, biraz daha ve bu sefer yagmurda yürümek istemisti. Yagmur yagidigi icin semsiyeyi uzattigimda "Yagmurun sacimi islatmasini, onu hissetmek istiyorum "diyip semsiyeyi almamisti.
Sözleri beni sasirtmis ve üzmüstü.
Senin yazin bu anlari hatirlatti bena.
Sevgiler.

Alp ve Ege'nin Annesi said...

Hosgeldin hisgeldin, umarim ders almasi gerekenler de okur yazilarini...
Rehberin uyanikligina bayidim, beyaz carsaflara :)))

kekvekahve said...

sevgili ayşegül hoşgeldin,

fotoğraf harika; zarifliği, naifliği, etkileyiciliği.

iran izlenimlerini merakla bekliyorum.

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet said...

Hoşbulduk sevgili blog komşularım, sizleri bende özlemişim..

La Loba said...

Hoşgeldiiiin.
Hemen diğer bloga koşup okuyorum İran notlarını.